Dolaşım Sistemi Histolojisi

DOLAŞIM SİSTEMİ

Dolasım sistemi kan ve lenf damar sistemini kapsamakladır. Kan damar sistemi aşağıdaki yapılardan oluşur: Kalp, işlevi kanı pompalamak olan bir organdır. Arterler, dallandıkça çapı küçülen götürücü damarlardır ve işlevi dokulara kan, oksijen ve besin sağlamaktır. Kapilerler, (kılcal kan damarları) dokularla kan damarları arasındaki alışverişin gerçekleştiği yerdir ve birbiriyle çok sayıda anastomoz yapan yaygın ince tübüllerden oluşan karmaşık bir ağ oluşturur. Venler, kapilerlerin daha büyük kanallardan oluşan bir sisteme dönüşmesiyle ortaya çıkar. Bu kanallar kanı tekrar pompalanmak üzere getirdikleri organ olan kalbe yaklaştıkça genişlerler. Lenf damar sistemi lenfatik kapilerlerde kör uçlu tübüller şeklinde başlar, çapkın giderek genişleyen anastomozkışan damarlar oluştururlar; bunlar kalbe açılan büyük venlere dökülerek kan damar sisteminde sonlamdan Lenfatik sistemin görevlerinden biri dokular arası sıvıları kan dolaşımına tekrar döndürmektir. Kan ve lenf damar sistemlerini oluşturan bileşenlerin tümünün iç yüzeyi endotel adı verilen, tek katlı yassı epitel ile döşelidir. Dolaşım sistemi tipik olarak, çapı 0.1 mm’den daha geniş olan büyük damar ağı (büyük arteriyoller, müskiiler ve elastik arterler ve müskiiler venler) ve yalnız mikroskopla görülebilen damarlar olan küçük damar ağı (arteriyoller, kapillerler ve postkapiler veniiller) biçiminde bölümlere ayrılır. Küçük damar ağı, normal koşullarda ve yangısal süreçlerde kan ile çevre dokular arasındaki değiş tokuşun gerçekleştiği bölge olması açısından özellikle önemlidir.

Kılcal kan damarları, kan ile çevre dokular arasındaki metabolik değiş tokuşun farklı düzeylerde gerçekleşmesini olası kılacak yapısal değişiklikler sergilerler. Kapilerler bir tüp biçiminde kıvrılmış endotel hücrelerinin oluşturduğu tek bir tabakadan ibarettir. Kapilerlerin ortalama çapı 7 ile 9 mm arasında değişmekte olup, uzunlukları genelde 50 mın’yi geçmez. İnsan vücudundaki kapilerlerin toplam uzunluğu 96.000 km (60.000 mil) olarak hesaplanmıştır. Enine kesildiğinde, duvarlarında 1-3 hücreye ait kısımlar görülür. Çoğunlukla bu hücrelerin dış yüzeyleri endotel tarafından yapılan bir bazal lamina üzerine oturur. Genelde endotel hücreleri çok köşelidir ve kanın akış yönünde uzunlamasına yerleşmiştir. Çekirdek yüzünden hücrekapiler lümenine doğru bombeleşmiş durumdadır. Sitoplazmasında küçük bir Golgi kompleksi, mitokondriler, serbest ribozomlar ve birkaç kaba endoplazma retikulumu olmak üzere az sayıda organel bulunur. Endotel hücrelerinin büyük bir bölümünde zonula okludens tipi bağlantılar bulunur ve bu bağlantılar fizyolojik açıdan büyük öneme sahiptir. Bu tip bağlantıların makromoleküİlere karşı değişken düzeylerde geçirgenlik sağlaması hem normal, hem de patolojik koşullarda önemli rol oynamaktadır.

Kan damarlarının endotel hücreleri arasındaki bağlantıların en gevşek olduğu bölüm venüllere ait endotel hücreleri arasında bulunan bağlantılardır. Burada, yangı yanıtı sırasında tipik olarak dolaşım sisteminden sıvı kaybı ödeme yol açar. Kapilerler ile postkapiler venüller boyunca değişik yerlerde endotel hücrelerinin etrafını kısmen saran uzun sitoplazmik uzantılara sahip mezenkim kökenli hücreler bulunur. Bu hücrelere perisit (Yun. Peri, çevre, + kytos, hücre) adı verilir. Perisitler kendi bazal laminaları ile kuşatılmıştır ve bu bazal lamina endotelin bazal laminası ile birleşebilir. Perisitlerde miyozin, aletin ve tropomiyozin bulunması büyük ölçüde, söz konusu hücrelerin kasılma işlevi bulunduğunu düşündürmektedir.

histo-1-660x330

Doku yaralanmalarından sonra, perisitler yeni kan damarları ve bağ dokusu hücreleri oluşturmak üzere sayıca çoğalıp, farklılaşarak onarım sürecine katılır. Kan kapilerleri endotel tabakasının ve bazal laminanın sürekliliğine göre 4 tip olarak gruplandırılabilir.

  1. Sürekli ya da somatik kapilerler duvarlarında pencere (fenestra) bulunmaması ile özellik kazanır. Bu tip kılcal kan damarları, her çeşit kas dokusunda, bağ dokusunda, ekzokrin bezlerde ve sinir dokusunda bulunur. Sinir sistemi dışındaki yapıların bazı bölgelerinde endotel hücrelerinin her iki yüzeyinde de çok sayıda pinositoz vezikülü bulunur. Pinositoz vezikülleri söz konusu hücrelerin sitoplazmasında yaktık veziküller biçiminde de görülür ve makromoleküllerin endotel sitoplazmast içinde her iki yönde taşınmasından sorumludur.
  2. Pencereli ya da viseral kapilerler: Endotel hücrelerinin duvarlarında, hücre zarından daha ince bir perde (diyafram) ile örtülü büyük pencerelerin bulunması ile özellik kazanırlar. Bu diyaframda birim membranın üç tabakalı yapısı bulunmaz. Pencereli kapilerlerin bazal laminası süreklidir. Pencereli kapilerler, böbrek, bağırsak, endokrin bezler gibi kan ile doku arasında madde değişiminin hızlı gerçekleştiği dokularda bulunurlar. Deney amacıyla damara enjekte edilen makromoleküller bu pencerelerden kapiler duvarını ge¬çerek doku boşluklarına girer.
  3. Kapilerlerin üçüncü tipi böbrek glomerülü için tipiktir. Bu kapilerler, diyaframsız pencerelidir. Bu tip kapilerde kan ile doku arasında kapiler penceresinin hemen altında bulunan kesintisiz ve çok kalın bir bazal lamina bulunur.
  4. Dördücü tip kapiler aralıklı sinüzoidal kapiler ve şu özelliklere sahiptir:
    a. Dolaşımı yavaşlatacak şekilde dolambaçlı ve büyük çaplıdır (30-dü mm).
    b. Endotel hücreleri kesintili bir tabaka oluşturacak şekilde birbirlerinden geniş boşluklarla ayrılmış durumdadır.
    c. Endotel hücrelerinin sitoplazmasıncla çok sayıda, diyaframsız pencere bulunur.
    d. Endotel hücrelerinin arasında ya da dışında makrofajlar bulunur.
    e. Bazal lamina kesintilidir.

emphysema_h_and_e

Sinüzoidal kapilerler ağırlıklı olarak karaciğerde ve kemik iliği ve dalak gibi hemopoietik organlarda bulunur. Kapiler duvarının yapısı kan ile dokular arasındaki değiş toku- şu büyük ölçüde kolaylaştırır. Kapilerler arter ve venler arasında bağlantı kuran anastomozlar (ağızlaşmalar) yaparlar. Arteriyoller devamlılık göstermeyen düz kas tabakası ile sarılı küçük dallar olan metarteriyollere ayrılırlar. Metarteriyoller de kapilerleri oluşturacak şekilde dallanır. Metarteriyollerin büzüşmesi dokunun tüm kapiler ağdan kan alması gerekli olmadığında dolaşımın düzenlenmesine yardım eder. Bazı dokularda arteriyollerin doğrudan venüllere boşalmasını sağlayan arteriyovenöz ağızlaşmalar bulunur. Kapiler dolaşı¬mın düzenlenmesine katkıda bulunan bir başka mekanizayıda bu özellik oluşturur. Söz konusu bağlantılar iskelet kasında, el ve ayak derisinde yoğun olarak bulunur. Arteriyovenöz anastomoz damarları büzüştüğünde tüm kan kapiler ağ¬dan geçmek durumunda kalır. Genleştiğinde ise, kanın bir bölümü kapiler dolaşıma uğramadan, doğrudan vene akar. Kapiler dolaşım sinir ve hormon uyarısı ile kontrol edilir. Kapiler ağın yoğunluğu, dokunun melabolik aktivitesi ile ilişkilidir. Böbrek, karaciğer, kalp ve iskelet kası gibi metabolizma hızı yüksek olan dokularda kapiler ağ yoğun olarak bulunur; düz kas ve tıkız bağ dokusu gibi metabolizma hızı düşük olan dokularda ise bunun aksi geçerlidir. Kapilerlerin toplam çapı, aort çapından yaklaşık 800 kat daha büyüktür. Aort içindeki kanın hızı ortalama 320 nım/sn iken, kapiierlerdeki kanın hızı yaklaşık 0.3 mm/sn.’dir. Duvarlarının ince olması ve içindeki kanın yavaş hareket etmesi yüzünden kapilerler dokularla kan arasında su, çözüntü ve makromoleküllerin değiş tokuşu açısından en uygun bu yer oluşturmaktadır.

Endotel hücreleri işlev olarak döşedikleri damanı göre farklılıklar gösterir. Kapilerler, oksijen, karbondioksit, sübstratlar ve metabolitlerin kandan dokuya ve dokudan kana aktarıldığı bölgeler olduğundan, yaygın olarak değiş tokuş damarları şeklinde adlandırılır. Kan ile doku arasındaki madde değişiminden sorumlu olan düzenekler tam olarak bilinmemektedir. Bu değişimler, molekülün tipine ve endotel hücrelerinin yapısal özellikleri ve düzenine bağlıdır. İster suyu seven (hidrofilik), ister sudan korkan (hidrofobik) olsun, küçük moleküller (ör., oksijen, karbondioksit ve glikoz) kapiler endotel hücrelerinin plazma zarından difüzyonkı (yayılmayla) ya da aktif olarak geçer. Daha sonra bu maddeler endotel sitoplazması içinde difiizyonla karşı taraftaki hücre yüzeyine aktarılırlar ve buradan hücre dışı aralığa boşaltılırlar. Suyun yanı sıra, çapı l.Şnm ’den küçük, molekül kütlesi 10 kDa’dan daha düşük olan başka bazı hidrofilik moleküller difüzyonkı hücreler arası bağlantılardan, hücreler arası aralığa geçebilir (paraselüler yolak). Pencereli kapilerlerin delikleri, sinüzoidal kapilerlerin endotel hücreleri arasındaki aralıklar ve pinositoz vezikülleri, büyük moleküllerin geçişi için kullanılan diğer yolakları oluşturur. Endotel hücreleri, kan ile dokular arasındaki değiş tokuş işleminde üstlendikleri rolün yanında, başka işlevler de yürütür: Anjiyotensin I’in (Yun., damar etenelere, germek), anjiyotensin H’ye dönüştürülmesi bradikinin, serotonin, prostaglandinler, nörepinefrin, trombin v.s.’nin biyolojik olarak tepki vermeyen bileşiklere dönüştürülmesi. Lipoproteinlerin, endotel hücrelerinin yüzeyindeki enzimler tarafından trigliseridlere ve kolesterole (steroid hormon sentezi ve zar yapısı sübstratları) lipolizi (parçalanması). Endotelinler, damar büzücü maddeler ve gevşetici bir faktör olan nitrik oksit gibi damar gerginliği üzerine etkili bazı maddeler olan damar etkin faktörlerin üretilmesi. Vaskiiler endoteliyal büyüme faktörü (VEGF) gibi büyüme faktörleri embriyonun gelişimi sırasında damar sistemin oluşmasında, erişkinlerdeki normal ve patolojik koşullarda kapiler büyümesinin düzenlenmesinde ve normal damarların bakımında çok önemli rol oynar.

Klinik Bilgi

Endotel, kan pıhtılaşmasını önleyici antitrombojen etkiye de sahiptir. Endotel hücreleri, sözgelimi aterosklertik lezyonlar sonucunda hasar gördüğünde, açığa çıkan endotel altı bağ dokusu trombosit kümelenmesine neden olur. Bu kümelenme kandaki fibrinojenden fibrin oluşturan bir dizi olayı başlatır. Damar içinde, o bölgedeki kan akışını tamamen durduruncaya dek büyüyebilen bir pıhtı, ya da trombüs (çoğul, trombi oluşur. Bu trombüsten, emboli (tekil, embolus) adı verilen katı parçalar kopabilir ve bu parçalar trombüsten uzakta, farklı bir bölgede bulunan damarları tıkayacak şekilde kanda taşınabilir. Her iki durumda da kan akımı yaşamı tehlikeye sokacak biçimde durabilir. Dolayısıyla, trombositlerle endotel altı bağ dokusunun birbiriyle temas etmesini engelleyen endotelin bütünlüğü önemli bir antitrombojen düzenek oluşturmaktadır. Morfolojik olarak aynı olmasına karşın, farklı kan damarlarındaki endotel hücrelerinin farklı işlevsel özellikleri bulunduğu dikkati çekmektedir.

Belli Bir Boyutun Üzerinde Çapı Olan Kan Damarları

Çapı belli bir ölçünün üzerinde olan tüm kan damarları ortak bazı özelliklere ve genel bir yapıya sahiptir. Bununla birlikte, aynı tip bir kan damarı belirgin yapısal farklılaşmalar sergileyebilir. Öte yandan farklı tipler arasındaki sınır, bir tipten diğerine geçiş kademeli olarak gerçekleştiğinden, çok keskin değildir. Kan damarları genel olarak aşağıda sıralanan katmanlardan, ya da başka bir deyişle katmanlardan Ctunİka) (Latince tunica, katman) oluşmaktadır.

TUNİKA İNTİMA

Tunika inhinayı, altında tek tük düz kas hücresi barındıran gevşek bağ dokusu üzerinde tek kat endotel hücreleri oluşturur. Arterlerin inhinası, en dıştaki intima bileşeni olan iç elastik lamina ile medyadan ayrılır. Elastinden oluşan bu laminada damar duvarının derin kısımlarında yer alan hücreleri besleyecek olan maddelerin difüzyonunu olası kılacak şekilde aralıklar (fenestralar) bulunur. Ölüm durumunda kan basıncı söz konusu olmadığından ve damar kontraksiyonu yüzünden doku kesitlerinde arterlerin tunika inhinası genellikle kıvrımlı görünür. Başlıca sarmal biçiminde dizilmiş düz kas hücrelerinin oluş¬turduğu üst üste gelmiş tabakalardan oluşur. Bu kas hücreleri arasında değişken çoklukta elastik lifler ve lameller, retiküler lifler (tip III kolajen) proteoglikanlar ve glikoproteinler vardır. Düz kas hücreleri bu hücre dışı matriksin hücresel kaynağıdır. Arterlerde medya katmanını adventisya tabakasından ayıran ince bir dış elastik lamina mevcuttur. Esas olarak uzamına dizilim gösteren kolajen ve elastik liflerden oluşur. Adventisyada, tip-1 kollajen bulunur; Adventisya tabakası genellikle içinden geçtiği organın etrafını saran bağ dokusu ile giderek kaynaşır.

Arteriyöl-ve-Venül

Vasa Vasorum

Büyük damarlarda, adventisyada ve medyanın dış kısmında çok sayıda dal yapan arteriyol, kapiler ve venüller şeklinde vasa vasorumİar (damar damarları) bulunmaktadır. Büyük arterlerde beslenme damarın tümeninden yalnızca diffüzyonla zor olacağından adventisya ve medyanın beslenmesi için gerekli metabolitleri vasa vasorumlar sağlar. Bu damar damarları venlerde arterlerdekinden daha fazla sayıda görülür. Orta ve büyük boy arterlerde intima ve medya tabakasının en iç bölümünde vasa vasorum bulunmaz. Bu tabakalar oksijen ve besinlerini damar lümeninden difüzyonla alırlar.

Sinir Dağılımı

Duvarlarında düz kas taşıyan birçok kan damarının sinir ağını, transmiter olarak norepinefrin kullanan miyelinsiz sempatik sinir lifleri (vasomotor sinirler) oluşturur. Norepinefrinin bu sinirlerden boşalması vasokonstriksiyonia sonuçlanır. Bu eferent sinirler arterlerin media tabakasına ulaşamadığından, nörotransmiterin medianın düz kas hücrelerine etki etmesi için birkaç mikrometre boyunca difüzyonu gerekmektedir. Mediadaki düz kas hücreleri arasında yer alan “gap junctior”Iar gelen uyarıyı iç bölümlerdeki kas hücrelerine ileterek yanıt verilmesini sağlar. Venlerde sinirler hem adventisiya hem de medyada sonlanır ancak sinir ağı dağılımının yoğunluğu arterlere oranla daha düşüktür. İskelet kasındaki arterlerin sinir ağında aynı zamanda damar genişleten kolinerjik sinirler de bulunmaktadır. Bu damar genişleten sinirler tarafından salıverilen asetilkolin endotel hücreleri üzerinde etki göstererek, düz kas hücrelerine dağılarak hücre içi ulakların döngüsel GMP sistemini harekete geçiren nitrik oksit yapımına yol açar. Kas hücreleri daha sonra gevşer damar lümeni genişler. Öğretici amaçlar doğrultusunda kan damarları çaplarına göre arteriyoller, orta çaplı arterler (müşküller arterler) ve daha büyük (elastik) arterler olarak sınıflandırılır.

Arteriyoller

Arteriyollerin çapı, genellikle 0.5 mm’den daha küçüktür ve liimenleri göreceli olarak dardır. Endotel altı tabakası çok incedir. Çok küçük arteriyollerde iç elastik lamina bulunmaz ve medya genellikle sarmal şeklinde düzenlenmiş bir ya da iki kat düz kas hücresinden ibarettir; dış elastik lamina bulunmaz. Arteriyollerin berisinde yer alan küçük arterlerin lümeni arteriyollerin tümeninden daha geniştir. Hem arteriyollerde, hem de küçük arterlerde tunika adventisya çok incedir.

Orta boy (Müsküler) Arterler

Müşküller arterler tunika medyadaki düz kas hücrelerinin kasılması ya da gevşemesiyle organlara giden kan akımını kontrol edebilir. Intimanın endotel altı tabakası, arteriyollerdekinden biraz daha kalındır. İnhinanın en dış bölümü olan iç elastik lamina belirgindir ve tunika medyada 40 katmana dek varabilen düz kas hücreleri bulunabilir. Bu hücreler, kendileri tarafından sentezlenen elastik lamellerle (damar ölçüsüne bağlı olarak), retiküler liflerle ve proteoglikanlarla desteklenmiştir. Medyanın son bileşeni olan dış elastik lamina, sadece daha büyük müşküller arterlerde bulunur. Adventisyada lenf kapilerleri, vasa vasorum ve sinirler bulunur ve bu yapılar medyanın dış kısmına doğru sokulabilir.

Büyük Elastik Arterler

Büyük elastik arterler kan akışının kararlı olmasına yardımcı olur. Elastik arterler aort ve büyük dallarını kapsar. Medyada elastin yoğun olduğundan sarı renkte görülür. İntima, müşküller arterdekine göre daha kalındır. İç elastik lamina bulunmasına karşın, diğer tabakadaki elastik laminalara benzediğinden ayrımsa namaz. Medyada yaşla beraber sayısı artan, üst üste yerleşmiş ve delikli bir dizi elastik lamina katmanı mevcuttur (yeni doğanda 40, erişkinde 70 adet bulunur). Elastik laminalar arasında düz kas hücreleri, retiküler lifler, proteoglikanlar ve glikoproteinler bulunur. Tunika adventisya, göreceli olarak az gelişmiştir. Elastik laminalar kan akımının daha düzenli olması gibi önemli bir işlevin yerine getirilmesine katkıda bulunur. Ventrikül kasılması (sistol) sırasında büyük arterlerin elastik laminaları gerilir ve basınç değişim miktarını azaltır. Ventrikül gevşemesi (diyastol) sırasında ventrikül basıncı düşük bir düzeye iner, ancak büyük arterlerin elastik yapısı arter içi kan basıncının sürekliliğinin sağlanmasına yardım eder. Sonuçta, arter İçi kan basıncı ve hızı kalbe olan uzaklık arttıkça düşer ve daha az değişim gösterir.

Arteriyöl-ve-Venül

Arterlerdeki Bozulmalarla İlgili Değişiklikler Klinik Bilgi

Arterler doğumdan ölüme kadar aşamalı ve sürekli ilerleyen değişimler geçirir. Normal gelişimin ne zaman sona erdiğini ve gerilemenin ne zaman başladığını söylemek zordur. Her arterin kendine özgü bir yaşlanma süreci vardır. Aterosklerotik berelenmeler intimada odaksal kalınlaşma, düz kas hücrelerinde ve bağ dokusunun hücre dışı öğelerinde proliferasyon ve düz kas hücreleri ile makrofajlarda kolesterol birikimi ile özellik kazanır. Bu hücreler aşırı lipit yüklendiklerinde köpük hücreleri olarak adlandırılırlar ve ateroksleroza özelliğini veren yağlı çizgiler ve plaklar biçiminde gözle görülebilirler. Söz konusu değişiklikler, tunika medyanın iç bölümlerine doğru ilerleyebilir ve kalınlaşma damarı tıkayacak kadar büyük olabilir. Ateroskleroza en açık damarlar koroner arterlerdir. Intimanın düzenli biçimde kalınlaşmasının yaşlanma ile ilişkili normal bir olay olduğuna inanılmaktadır. Belli bazı arterler özgül organların belirli kısımlarını besler, bunların tıkanması sonucu nekroz (metabolit yoksunluğuna bağlı olarak dokuların ölümü) oluşur. Bu enfarktüsler, çoğunlukla kalp, böbrek, beyin gibi organlarda ortaya çıkar. Vücudun başka bölümlerinde (deri gibi) tıkanıklık olsa bile arterler arası sık anostomozlarla kan akımının sürekliliği sağlandığından doku nekrozu olmaz. Bir arterin medyası embriyonial bir hata, hastalık ya da lezyon sonucu zayıfladığında, arterin duvarı aşırt genişleyebilir. Eğer süreç ilerlerse anevrizma oluşur. Anevrizma yırtılması ciddi sonuçlar yaratır ve ölüme neden olabilir.

Karotid Cisimler

Ortak karotis arterlerinin çatallanma yeri yakınında görülen karotid cisimler, kandaki oksijen ve karbondioksit değişimlerine duyarlı kemoreseptörlerdir. Bu yapılara, tip 1 ve tip II hücrelerini saran pencereli kapilerler tarafından bolca kan getirilir. Tip II hücreler destekleyici özellik taşır, tip I hücrelerde ise dopamin, serotonin ve adrenalin içeren çok sayıda ortası koyu görünen vezikül bulunur. Karotid cisimdeki sinirlerin çoğu getirici liflerden (impulsları merkezi sinir sistemine taşıyan sinirler) oluşur. Karotid cisimler düşük oksijen basıncına, yüksek karbondioksit değişimine ve düşük arteriyel kan pH’sına duyarlıdır. Esas kemoreseptür öğelerin afferent sinir sonlanmalarımı yoksa glomus hücreleri mi olduğu halen tartışmalı¬dır. Aort kavsinde yer alan aortik cisimler yapı olarak karotid cisimlere benzer ve işlevlerinin aynı olduğu düşünülür.

Karotid Sinüsler

Karotid sinüsler arterya karotis internadaki hafif genişlemelerdir. Bu sinüsler kan basıncındaki değişiklikleri saptayan ve merkezi sinir sistemine bilgi gönderen basınca duyarlı reseptörler (baroreseptörler) içerir. Sinüs bölümündeki arterin media tabakası sinüs duvarının kan basıncındaki değişikliklere yanıt vermesine olanak tanıyacak biçimde daha incedir. Intima ve adventisyada çok fazla sinir ucu bulunur. Aferent sinir uyartıları damar daralmalarını kontrol etmek ve normal kan basıncını korumak üzere beyinde işlenir.

Arteriyovenöz Anastomozlar

Arteriovenöz anastomozlar, arteriollerle venüller arasında doğrudan iletişim sağlayarak vücudun belli bölgelerinde kan akımının düzenlenmesinde rol üstlenirler. Anastomoz damarlarının lümen çapı organın fizyolojik durumuna göre değişir. Bu damarların çapında oluşan değişiklikler kan basıncını, kan akışını ve sıcaklığını düzenler ve ısının belli bölgelerde tutulmasını sağlar. Bu doğrudan bağlantılara ek olarak, esas olarak parmak uçlarında, tırnak yataklarında ve kulaklarda daha karmaşık yapılar olan glomera (tekili glomus) bulunur. Glomusun bağ dokusu kapsülü içine sokulan arteriyolün iç elastik laminası ortadan kalkar ve kalın bir kas duvarı ile dar bir lümen oluşur. Arteriyovenöz anastomozların, yerel kan akımı ve kan basıncı düzenlenmesinde rol aldığına inanılmaktadır. Arteriovenöz anastomozların tümünde, sempatik ve parasempatik sinir sistemlerine ait sinir lifleri yoğun bir biçimde bulunur.

aorta_40x

Postkapiler (Kapiler Sonrası) Venüller

Kapiler sonrası venüller ve kapilerler, kan ile dokular arasındaki değiş tokuşta rol üstlenir. Venüllerin çapı 0.2-1.1 mm.dir. Tunika intima endotel ve çok ince bir endotel altı tabakadan ibarettir. Küçük venüllerdeki medya yalnızca, kasılabilen perisitleri içerebilir. Bu damarlara postkapiler venüller ya da perisitli venüller denir. Lümenlerinin çapı en fazla 50 mm.dir. bununla birlikte, venüllerin büyük bölümünü duvarlarında en az birkaç düz kas hücresi bulunan müşküler venüller oluşturmaktadır. Postkapiler venüllerin kapilerlerle, yangılanma süreçleri ve kan ile dokular arasında hücrelerin ve moleküllerin değiş tokuşu gibi ortak bazı özellikleri bulunur. Venüller geçişme ile dağılabilen maddeler üretip salgılayarak arteriyollerdeki kan akımını da etkileyebilir.

Venler

Venlerin büyük bir bölümünü çapı 1-9 mm arasında olan küçük ya da orta boy venler oluşturur. İntimada genellikle ince bir endotel altı tabaka bulunur, hatta bazen bu tabaka bulunmayabilir. Medyayı retiküler liflerle karışık halde düz kas hücrelerinin oluşturduğu küçük demetler ve ince elastik liflerden oluşan bir ağ meydana getirir. Kolajen içeren adventisya tabakası iyi gelişmiştir. Kalbe yakın olan büyük ven yapılarını geniş venler oluş¬turur. Geniş venlerde tunika intima belirgindir, ancak birkaç tabaka kas hücresi ve yoğun bağ dokusundan oluşan medya çok daha incedir. Venlerde en kalın ve en belirgin tabaka genellikle uzamına yerleşim gösteren düz kas demetleri içeren adventisyadır. Başta geniş venler olmak üzere bu damarların iç yüzeyinde kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıkları, Iumene doğru yarım ay şeklinde uzanan 2 adet tunika intima kıvrımı oluşturur. İçeriğinde elastik liflerden yana zengin bağ dokusu ve her iki taraftan üzerini örten endotel bulunur. Özellikle kol ve bacak venlerinde sayıca fazla olan kapakçıklar, venöz kanı kalbe doğru yönlendirir. Kalbin pompalama gücü bu venlerin çevresindeki iskelet kaslarının kasılmasıyla pekiştirilir.

Kalp

Kalp, ritmik kasılmalarla kanı dolaşım sistemine pompalayan kas kitlesinden oluşmuş bir organdır. Aynı zamanda atriyal natriûretik faktör denen bir hormonun üretiminden sorumludur. İçte endokardiyum, ortada miyokardiyum, dışta perikardiyum (Yun. p eri + karclio, kalp) olmak üzere 3 tabakalı bir duvar yapısı vardır. Kalbin merkezinde bulunan ve çok doğru olmasa da fîbröz iskelet olarak adlandırılan fibröz bölge, kalp kası hücrelerinin kökenini aldığı ve yerleştiği bir bölüm olmanın yanı sıra kapakçıkların da temelini oluşturur.

Endokardiyum, damarlardaki imima ile aynı yapıdadır. Tek katlı yassı endotel hücreleri, düz kas hücrelerinin yanı sıra elastik ve kolajen liflerden oluşan gevşek bağ dokusu tabakası üzerine oturmuştur. Endokard ile miyokard arasında subendokardiyal tabaka olarak adlandırılan bir bağ dokusu vardır, bu tabaka sinir, damar ve kalbin uyarı İletim sistemi hücrelerini (Purkinje hücreleri) içerir.

Miyokard kalpteki tabakaların en kalın olanıdır. Kalp boşluklarını, karmaşık bir spiral biçiminde saran kalp kası hücrelerinden oluşan bir tabakadır. Bu şekildeki çok sayıda tabaka fibröz kalp iskeleti içine gömülür. Bu hücrelerin yerleşimleri o denli farklıdır ki, küçük bir alandan yapılmış histolojik preparatta bile değişik yönlere uzanan hücrelere rastlanır. Kalbin dış yüzeyini, ince bir bağ dokusu tabakası ile desteklenen tek katlı epitel (mezotel) örter ve bu yapı eplkardındaki oluşturur. Gevşek bağ dokusundan oluşan epikard altı tabakada venler, sinirler ve sinir ganglionları mevcuttur. Kalbi çevreleyen yağ dokusu bu tabakada birikir. Epikard, kalbi saran seröz bir zar olan perikard viseral tabakasına karşılık gelir. Viseral tabaka (epikardiyum) ile pariyetal tabaka arasında kalbin hareketlerini kolaylaştıran, az miktarda sıvı bulunur.

Kalbin fibröz iskeleti tıkız bağ dokusundan oluşur. Baş¬lıca bileşenleri septum membranaseum, trigona fıbroza ve anuli flbrozi’dir. Bu yapılar değişik yönlere doğru giden kalın kolajen liflere eşlik eden yoğun bağ dokusundan oluşmaktadır. Belli yerlerde fibröz kıkırdak nodülleri bulunur.

Kalp kapakçıklarının ortasında, her iki tarafından endotel tabakası ile döşenmiş, yoğun fibröz bağ dokusu (elastik ve kollajen liflerden oluşur) bulunur. Kapakçıkların tabanı fibröz İskeletin anulus fibrozuslarına tutunmuştur.

Kalp, tüm miyokard yayılacak olan ritmik bir uyartı oluşturmak üzere özelleşmiş bir sistemdir. Bu sistem, atriyumda yer alan sinoatriyal düğüm ve atriyoventrilcüler düğüm ile atriyoventriküler demetten oluşur. Atriyoventriküler demet, aynı adı taşıyan düğümden çıkarak her iki ventriküle dallar uzatır. Uyarı üreten sistemin hücreleri aralık bağlantıları aracılığıyla işlevsel olarak bütünlük sergiler. Sinoatriyal düğüm, atriyal kas hücrelerinden daha küçük ve içlerinde daha az sayıda miyofibril bulunan, iğ şeklinde değişmiş olan kalp kası hücrelerinin oluşturduğu bir kiüeden ibarettir. Atriyoventriküler düğümdeki hücreler sinoartiyal düğüm hücrelerine benzer, ancak sitoplazma uzantıları ağ oluşturacak biçimde farklı yönlere doğru dallanır.

Atriyoventriküler demetteki hücreler, atriyoventriküler düğümdeki hücrelere benzer. Ancak, distalde (ötede) bu hücreler olağan kalp kası hücrelerine göre daha büyük hale gelir ve tipik bir görünüm kazanır. Purkinje hücreleri olarak adlandırılan bu hücrelerin bir ya da iki çekirdeği bulunur ve sitoplazmalarında çok sayıda mitokondri’ve bol glikojen bulunur. Miyofibriller sitoplazmanın çevresinde, çok az sayıda bulunur. Endokard altındaki tabakada yol alan bu hücreler, daha sonra ventriküle sokularak miyokard içine uzanır. Bu düzen, uyarının ventrikül kaslarının en iç katmanlarına aktarılması açısından önemlidir. Kalbin sinir ağına, otonom sinir sistemin hem sempatik hem de parasempatik bölümleri katılır ve kalbin tabanında geniş bir pleksus yaparlar. Sinoatriyal ve atriyoventrikiiler düğümlerin yakınında ganglion sinir hücreleri ve sinir lifleri bulunur. Bunlar sinoatrial düğümün görevi olan kalp atım uyarısının oluşmasını etkilememelerine karşın, kalp ritmini etkiler. Parasempatik (vagus siniri) uyarı kalp atım hızını yavaşlatırken, sempatik sinirler uyarı odağının ritmini hızlandı¬rır.
Miyokardın kas lifleri arasında duyu ve ağrı ile ilişkili çok sayıda aferent sinir ucu bulunur. Koroner arterlerin kısmi olarak tıkanması miyokard gelen oksijen miktarını azaltır ve ağrıya neden olur (angina pektoris). Yine aynı duysal sinir uyarımı, düşük oksijen düzeyleri yüzünden çok sayıda kalp kası lifinin ölmesi nedeniyle çok ağrılı olan kalp krizi sırasında da ortaya çıkar.

Lenfatik Damar Sistemi

Lenf damar sistemi hücre dışı sıvıyı kan akımına geri getirir. İnsan vücudunda kan damarlarına ek olarak endotelyumun döşediği, doku aralıklarından gelen sıvıyı toplayarak kan dolaşımına ileten ince duvarlı kanallardan oluşan bir sistem vardır. Bu sıvıya lenf sıvısı denir, kanın aksine dolaşımı tek yönlü olarak kalbe doğrudur. Lenfatik kapilerler çeşitli dokular içerisinde ortaya çıkan ince, kör uçlu, tek tabakalı endotelyum ve kesntili bir bazal laminadan oluşan yapılardır. Lenfatik kapilerler elastik lif sistemine ait çok sayıda mikrofibril ile açık tutulur; bu sistem aynı zamanda lenf kapilerlerini çevresindeki bağ dokusuna sıkıca tutturmaktadır.

İnce lenf damarları birleşerek ilerler ve en sonunda sol internal juguler ve sol subklavian venin kesiştiği yer ile sağ internal jügiiler ve subklavian venin kesiştiği yerlere açılan iki büyük damar gövdesi -torasik kanal ve sağ lenfatik kanal- oluşturur. Merkezi sinir sistemi ve kemik iliği gibi ayrıcalık taşıyanlar dışında lenfatik sistem tüm organlarda bulunur.

Lenf damarları, daha ince duvarlı ve üç tabaka (intima, media, adventisya) arasında belirgin sınır bulunmaması dışında venlere benzer. Hatta venlerdekinden daha fazla sayı da iç kapakçıkları bulunur. Lenf damarları iki kapakçık arasında genişleyerek nodül veya dizili boncuk görünümü verir.

gistologija-chto-jeto-takoe-rasshifrovka_2

Lenfatik dolaşım da, venlerde olduğu gibi duvarları üzerine etki eden dış güçlerden destek alır (etrafındaki kasların kasılması gibi). Bu güçler aralıklı olarak etki gösterir ve bu damarlarda bulunan çok sayıda kapakçık sayesinde lenf akımı tek yönlü olarak gerçekleşir. Ayrıca büyük lenf damarlarının duvarındaki düz kasların kasılması lenf sıvısını kalbe doğru ilerletmede yardımcı olur.

Büyük lenf kanallarının (lorasik kanal ve sağ lenfatik kanal) yapıları venlere benzer, orta tabakasında bulunan düz kaslar yapıyı güçlendirir. Bu tabakada kas dizilimi, ağırlıklı olarak uzamına ve daha az olmak üzere dairesel biçimde izlenir. Adventisya nispeten az gelişmiştir. Büyük lenf kanalları arter venlerde olduğu gibi zengin bir sinir ağı ve vaso vasorumlara sahiptir. Lenf sisteminin işlevi, doku boşluklarındaki sıvının kan dolaşımına geri getirilmesidir. Lenf kapilerlerine giren bu sıvı lenfin sıvı bölümünü oluşturur; lenfoid organlardan geçiş sırasında lenfositlerin ve başka bağışıksal etmenlerin dolaşımını sağlar.