Benim adım, Ayşe Akyürek. 1974 yılında Antalya’nın Kumluca ilçesinde doğdum. Üçü görme engelli olan beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum.

Benim adım, Ayşe Akyürek. 1974 yılında Antalya’nın Kumluca ilçesinde doğdum. Üçü görme engelli olan beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. Ailem tarafından engelimin nasıl anlaşıldığını hatırlamıyorum fakat gözlerimin görebilmesi için, götürülmediğim doktor ve hoca kalmadı. Köyde yaşadığımız için görmeyenlerle ilgili herhangi bir okulun varlığından da haberdar değildik. Dayım biraz daha bilinçli olduğu için okulumu o buldu. İlkokula geldiğimde, ailemden ayrı olmak beni çok etkilemişti. Çocuk yaşta aileden ayrı olmak ve okulun şartlarına uyum sağlamak oldukça zordu. Bir yıl boyunca, tek kelime bile etmedim. Bu konuda şaka yapmıyorum. Gerçekten de bir yıl boyunca hiç konuşmamışım. Öğretmenlerim beni konuşmaya ikna etmek için pek çok yol denemişler ama nafile. Ailemi çok özlüyordum. Babam beni okula ilk bırakıp gittiğinde, günlerce ağlamıştım. Kendimi terkedilmiş gibi hissediyordum. Ailemin sevgisinden ve ilgisinden uzak büyüdüm ama yatılı okulda okuyunca, insanın kendine olan güveni artıyor. Daha güçlü oluyorsun ve ayakların yere sağlam basıyor. Zamanla, arkadaşların, ailen oluyor. Güzel dostluklar kurabiliyorsun.

İlkokulu, iyisiyle, kötüsüyle, İzmir Bornova Körler Okulu’nda okuduktan sonra; Parasız yatılı okul sınavını kazanarak, İnönü Lisesi’nde gören öğrencilerle birlikte, karma olarak okudum. Bu okulda okuyan ilk görme engelli öğrenci olduğum için, kendim de çok bilinçli olmadığımdan, birçok sorunla karşılaştım. Okul, önce beni kabul etmek istemedi. Öğretmenler, diğer öğrencilerle uyum sağlamayacağımı düşünüyorlardı. Nasıl ders anlatacaklarını ve nasıl sınav yapacaklarını bilmiyorlardı. Ödevleri nasıl yapacağımı, sınıfa nasıl gelip gideceğimi merak ediyorlardı… Ayrıca pansiyon çalışanlarının da merak ettiği şeyler vardı. Çamaşırımı nasıl yıkayacağım? Yemeğimi nasıl masaya taşıyabileceğim? Pansiyon içinde nasıl hareket edeceğim? Ve buna benzer bir sürü meraklı sorular, sorular… Tabii ki, bunlar benim kendi başıma yapabildiğim şeylerdi fakat hayatımın pek çok döneminde cevaplamak zorunda kalacağım bu sorularla ilk defa karşılaşıyordum ve bunların herkes kadar, benim de kolaylıkla yapabildiğim şeyler olduğunu anlatmak zorunda olduğumu ilk defa öğreniyordum. Neyse ki, bu sorunları çok uzun bir süre geçmeden öğretmenlerimin de istekliliğiyle aşmış olduk. Bu sayede, benden sonra gelen görmeyen öğrencilere de yol açılmış oldu. Zamanla, okul yönetimi ve bizlerin de çabalarıyla, ortak noktalar bulunarak, her iki tarafın da işlerinin kolaylaştırıldığı, sorunsuz bir süreç oldu ve okulu bitirdim.

Liseden sonra hemen iş hayatına atıldım. Eşrefpaşa Belediye Hastanesi’nde 17 yıl çalıştıktan sonra, zorunlu emekli edildim.

Liseyi bitirdiğim yaz, babam beni alıp köye götürmek istedi.

Ben tek başıma İzmir’de kalmaya karar verdim ve bu yüzden ailemle aramızda sorunlar çıktı. Bana tavır aldılar ve bir süre görüşmedik. Bu süreçte çok zorluk çektim. Yalnızdım. Kalacak yerim, param yoktu. İki ay staj yaptığım için para alamamıştım. Çalışmaya başladıktan sonra da uzun bir süre çalıştığım hastanede yaşadım. Aldığım para azdı ve ev tutma konusunda kendime çok da güvenmiyordum. Kendimi iş yerinde yöneticilere ve çalışanlara kabul ettirmek de kolay olmadı. Ama hayatımın her döneminde olduğu gibi, bu sorunların da üstesinden geldim.

Tiyatro ve dans kursları aldım. Görme engelliler spor federasyonu il temsilciliği yaptım. Ayrıca, lisanslı olarak, golbol adı verilen bir görme engelli sporu yaptım. Bir dönem, görme engelli derneklerinde aktif olarak görev yaptım.

Eğer o gün, babam beni almaya geldiğinde babama karşı gelmeyip köye gitseydim; bu gün, kendi ayaklarının üstünde durabilen bir insan olamazdım. Yıllar sonra ailem, “iyi ki, o gün bize karşı gelmişsin.” dedi. Bugün düşündüğümde, bütün bunlardan çıkardığım sonuç; ailelerimizi bilinçlendirmek, bir şeyleri kabul ettirmek, kendi istediğimiz, seçtiğimiz hayatı yaşamak, gerektiğinde bedel ödemek ama yeri geldiğinde “iyi ki, bu bedelleri ödemişim.” Demek, yani yetişkin bir insan olmak bizim elimizde.

1 Beğeni

“Başkalarının acılarından ders çıkarın. İnsan ömrü her acıyı tadacak kadar uzun değil” diye bir yazı okumuştum daha önce. Sizin yazınız da benim için öyle oldu. Paylaşım için teşekkür ederim :slight_smile: